Sosyal Medya Hesaplarınızı Yükseltmek İçin Etkili Yöntemler
2024-11-22 10:49:37
Biyoloji biliminin en ünlü insanlarından olan İngiliz doğa bilimcisi Charles Darwin’in başlıca başarılarından biri HMS Beagle’dır. Yolculuk sırasında pek çok sıra dışı ve bilinmeyen yaşam formunu toplamış ve bunları tanımlamıştır. Zamanın birçok bilim adamı için bu, tanımlama için yeterli olabilirdi. Fakat Darwin tüm bunların dışında biyoloji açısından en önemli kavramlardan olan doğal seleksiyonu bulmuştur. Doğal seleksiyon; bir tür içerisindeki evrimi veya bu türdeki değişimi yönlendiren süreçtir. Bu klasik teori ilk olarak 150 yıl önce, yani 1859 yıllarında Origin of Species’da yayınlandı.
Anajenez, bir türün bir başkasının yerini aldığı fakat ayrı bir türe ayrılmadığı bir gruptaki evrimsel bir değişimi ifade eden teknik bir terimdir. Zamanın ilerlemesi ile bir türün çevreye uyum sağladığını söylemek mümkündür. Türlerini devam ettirecek yani üreyecek kadar vakit bulamayan türler ne yazık ki kaybolmaktadır. Zaman içinde, doğal seleksiyon türler içerisine işledikçe gözlemlenebilir değişiklikler görünebilir. Örneğin; büyüklük, renk değişikliği veya kişisel özellikler gibi değişiklikler söz konusu olabilir. Nesillerin yüzlerce yıl sonrası, türler eski türlerden farklı olacaktır ancak bu türlerin evrimsel yolunda yeni bir dal oluşmayacaktır.
Evrim sürecinde yeni ve farklı türlerin yaratılması olan türleşme, yalnızca anajenezin bir uzantısıdır. Fakat evrimsel yolda dallanmaya izin vermektedir. Türleşme aynı zamanda doğal seleksiyonu da içerir ve en çok popülasyonlarda görülür. Bir veya daha fazla popülasyon bir türün geri kalanından nesiller boyunca izole edilirse ve izole edilmiş her popülasyonun üyeleri sadece birbirleriyle ürerlerse, her popülasyon orijinal türden farklı olabilir. Her izole edilmiş popülasyon, popülasyonun uyum sağlaması gereken benzersiz çevre koşullarıyla karşı karşıya kalabilir. Eğer böyle bir durum söz konusu olursa, her popülasyon farklı şekilde gelişebilir. Daha sıcak bir ortamda bulunan bir popülasyon, sıcağa dayanmak için adaptasyonlar geliştirebiliyorken, daha soğuk ve daha nemli bir ortamda bulunan bir popülasyon, daha soğuk ve daha nemli koşullarla başa çıkmak için farklı adaptasyonlar geliştirebilir.
Pek çok kuşaktan sonra, bir popülasyon üyelerinde adaptasyonlar ortaya çıkabilir ve bu adaptasyonlar diğer toplulukların üyeleriyle başarılı üremelerini engelleyebilir. Bu uyarlamalar fiziksel (yani büyüklük, renk değişikliği veya vücut kimyasındaki değişiklikler gibi) ya da davranışsal (yani kur dansları veya çiftleşme çağrılarının geliştirilmesinde gibi) olabilir. Zaman içerisinde, izole edilmiş popülasyonlar arasındaki farklar o kadar büyük bir hale gelebilir ki, her popülasyon yeni bir tür haline gelir.
İyi bir teorinin özelliklerinden en önemlisi ayrı ayrı kanıtlar kullanılmasıdır. Darwin, aynı bölge veya komşu bölgelerde yaşayan yakın akraba türleri örnekleri kaydetti. Genellikle yakın akraba türleri, yaygın bir ana türden türemiş veya dallanmış olan yakından ilişkili türlerdir. Darwin, Doğu Afrika ovalarında farklı zebra türlerinin bir arada bulunduğunu ve Galapagos ispinozlarının yaşayan bazı canlı türlerinin Galapagos Adaları’nda birlikte olduğunu belirtti. Bu kadar yakın ilişkili türlerin desenleri, bu türlerin benzer bir kökene sahip olduğu fikrini destekledi. Ayrıca Darwin, zamanla kümeleşen yakından ilişkili türlerin modellerini fark etti. Bulunan fosiller, aynı katmanda veya art arda olan katmanlarda yan yana gelen benzer görünümlü türlerin olduğunu göstermiştir. Doğal seçilimin etkisinin kanıtı, daha gelişmiş olan omurgalıların embriyolarında gözlemlenen yapıların, daha ilkel hayvanların embriyolarına benzemesi ile yapılmıştır. Ayrıca Darwin, bu teorisini desteklemek için morfolojiden yararlanmıştır. (Morfoloji, bitki ve hayvanların biyolojik formun inceleyen bilim dalıdır.)
Farklı yaşam biçimlerinin sınıflandırılması olan taksonomi gözlemlenebilir özelliklere dayanır. Genel olarak, farklı yaşam biçimleri ne kadar fazla ortak özellik taşırsa, evrimsel ilişkileri de o kadar yakın olur. Taksonomi süreci boyunca, farklı bitkilerin, hayvanların ve diğer yaşam biçimlerinin zaman içinde ortaya çıkması en iyi bir şekilde anlaşılabilir.
yüzyıl boyunca İncil, Dünya çapında merkez otorite olarak kabul edildi. Dünya’nın sadece 6.000 civarı yaşında olduğu düşünülüyordu. Fakat zamanın pek çok bilim adamı, Dünya’nın kesinlikle daha yaşlı olduğunu kabul etmişti. 1860 yılının başında, Darwin’e ait Türlerin Kökeni’nin yayınlanmasından yalnızca birkaç yıl sonra, İskoç mühendis ve fizikçi olan William Thomson, Dünya’nın ısı iletimi ile ısı kaybı yaşayabileceğine ve bunun sonucu olarak jeolojik süreçlerin değişmiş olabileceğine dikkat çekti. Ayrıca Thomson bu soğumanın olabilmesi için Dünya’nın yaşının 100 milyon yıldan daha az olması gerektiğini söyleyerek bu konuya üst sınır getirmiştir. Bu fikir kısa bir süre sonra Darwin de dahil olmak üzere birçok bilim insanı tarafından benimsendi. Çünkü Darwin’in astronom olan oğlu George da Dünya’nın yaşını 10 milyon yıl olarak hesaplamıştı. Darwin, 6 bin yılın yaşamın çeşitlendirilmesi için yeterli bir zaman olmadığını düşündü ve doğal seleksiyon teorisine göre çeşitli formlar geliştirdi. 100 milyon yıllık bir süre, Darwin için daha uygun görünüyordu. Darwin, Dünya’nın yaşı konusunda doğru yolda gibi gözükse de modern ölçümler Dünya’nın yaşının, yapılan hesaplamalardan 4,5 milyar yıl daha büyük olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla Darwin’in bu teorisi yanlış çıkmıştır.
Darwin’in doğal seleksiyon teorisi temelde doğru bir teoriydi fakat 1860 yılların sonunda çok yanlış bir teori sundu. Bu teori, bir türdeki bireyler arasındaki varyasyonu açıklama çabasıydı. Eşeyli olarak üreyen canlıların yavruları, ebeveynlerinin her ikisinden de çeşitli özellikler gösterirler. Kardeşler birbirinden farklı görünüyor olsa da aynı özelliklerini paylaşırlar. Avusturyalı botanikçi Gregor Mendel’in çalışmalarına dayanarak, özelliklerin genler tarafından üretildiğini biliyoruz. Genler, fiziksel özelliklerin ve belirli hastalıkların gelişme riskini belirleyerek tüm yaşam formlarının DNA planlarını oluşturur. Ancak Darwin’in inancına göre, tomurcuklar hamile kalma sırasında her ebeveyn tarafından sağlanan hücre tohumlarıydı. Tomurcuklar her bir ebeveynin vücudundaki tüm organlar ve diğer yapılar tarafından üretildi. Anne ve babadan gelen tomurcuklar, döllenmiş yumurta içinde birbirleriyle karışır. Eğer bu tohum hücreleri yeteri kadar olsaydı ve doğru şekilde gelişseydi oluşan yavrular sağlıklı ve yaşayabilir olurdu. Az gelişmiş organlar gibi doğum kusurları, ya aynı organ tarafından ebeveynlerin organlarında sağladığı tomurcuk eksikliğinden ya da bu organı inşa etmek için yanlış tomurcuk ile bağlantı kurulmasından dolayıdır. Bütün bu iddialarının yanı sıra Darwin, yavruların bir ebeveyne diğer ebeveyne göre daha fazla benzeyebileceğini belirtti. Bunun sebebini bir ebeveynden gelen tomurcukların; daha güçlü, daha iyi adapte olabilir veya diğer ebeveynden gelenlerden daha fazla olabileceğine bağlamıştır. Fakat tüm bu teorileri kuzeni Sir Francis Galton tarafından yapılan deneyle reddedilmiştir. Sebebi ise deneyde kullanılan tavşan kanlarında tomurcuk bulunmamasıdır. Bildiğimiz gibi yavru oluşmasını sağlayan hücreler yalnızca eşey organlarında bulunmaktadır. Bu yüzden Darwin’in bu teorisinin yanlış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
2024-11-22 10:49:37
2024-08-08 03:56:29
2024-05-31 18:29:30
2024-05-09 13:36:05
2024-03-05 22:18:16
2024-02-07 11:23:28